ŞIMART BENİ İSTANBUL!

25 Eki 2020

  Bir önceki yazımı yayınlamadan birkaç gün öncesi modum bayağı düşüktü. Sebebi İstanbul'a bir türlü gidemememdi. Gitmek istedikçe bir şeyler karşıma çıkıyordu (bkz. ehliyet) ve gitme tarihim ileri atılıyordu. Bu durum bir süre sonra canımı sıkmaya başladı. O birkaç gün evden dışarı çıkmadım, bir şey yapmadım. Eczacımın dediği gibi müebbet yemiş gibiydim. İstanbul'a gidemiyorum diye birkaç yakın arkadaşıma yakınmaya başladım. Daha önce yazılarımdan bahsettiğim arkadaşım, Ahvet, bu konu için şımarıklık yaptığımı söyledi. Nedense bu söylediğini düşünmeye başladım. İstanbul için şımarmak aşırı bir tepki miydi? Buna cevabım kesinlikle hayır olacak.
  

İstanbul'a ilk gelişim. Yer: Beşiktaş Çarşı Önü 
 Yazılarımın çoğunda İstanbul’a olan aşkımı dile getiririm. Evet, bunu kabul ediyorum, ben bir şehre aşığım. Üniversiteye hazırlandığım zaman içerisinde  İstanbul’u istiyor musun diye sorsanız cevabım büyük bir hayır olurdu. Nedenini de tam açıklayamazdım aslında. Kendimce üniversiteyi Ankara’da okumalıydım. Küçük, sakin ve tamamıyla öğrenci memleketi olarak gördüğüm Ankara’da. Sanırım İstanbul’u pek bilmediğimden ve içten içe İstanbul’u kıskanmamdan kaynaklıydı bu durum. Evet, aşık olmadan önce onu tamamıyla kıskanıyordum çünkü her şeye sahipti.
 
 Her şeye sahipti diyorum ama o zamanlar duyduğum ve gördüğüm kadardı benim için. Ünlüleri Bebek’te yakalamak, Nişantaşı’nda bulunan butikler, Moda Sahili’nde eğlenen keyifli kalabalık, Ortaköy’ün kumpiri.. Bütün konserler, tiyatrolar ve sayamayacağım kadar sosyal etkinliğin merkezi olması ve Hatay’da olmayan belki de hiç olmayacak sosyallik buradaydı. Benim aradığım fakat öncesinde kıskandığım şeyler bunlardı. 

  İstanbul’un bir büyüsü var evet fakat o büyüyü görmek için sanırım İstanbul’u sevmek gerekiyor. İstanbul’da yaşayanlar ikiye ayrılıyor. İstanbul’u sevenler ve sevmeyenler. Sevmeyen kısım kendini illa ki belli ediyor. Trafik ve kalabalık şikayetleriyle başlıyor bu liste. Trafiğini özlemedim diyemem ben. Evimden Beşiktaş’a giden güzergahı bayağı bir özledim hatta. İstanbul kalabalık ve yoğun, evet, herkes bir yere yetişmeye, ulaşmaya çalışıyor. Ya bu tempoya ayak uyduruyorsunuz ya da öfleyip pöflüyorsunuz. Hazırlıktayken kaldığım öğrenci yurdu tam Ihlamurdere Caddesi’nde idi ve her gece gürültüye sövüyordum. Kalabalık, taksi kornası (yankılanan seslerine hala alışmadım) ve birbirine karışan cafe müzikleri. Bu durum beni İstanbul hazırlığına koydu sanırım. 

 İstanbul’a ilk gelişimi değil ama yıllar sonra ilk gelişimi çok iyi hatırlıyorum. Bu bloğu açmadan aylar öncesi. Ağırlık sınırını aşmış, yaka değiştirmesi gereken bir valiz ve ben. Beşiktaş Çarşı’nın başından sonuna taşınan valiz en nihayetinde 180x60'lık yurt dolabıma boşaltılınca artık şehri keşfetmeye başlayabilirdim. 
 
 Size o heyecanımı anlatamam sanırım. Hazırlıktaki rahatlık ve boş vakitle her ana bir plan ya da keşfedilecek bir mekan koyuyordum. Hala da böyle.  Kendimden beklemediğim bir performanstı. Normalde evcimen biriyim ama İstanbul gibi bir metropoldeyken neyin nerede ve ne zaman olmasını kesinlikle bilmeliydim💪 İyi ki hazırlık okumuşum diyorum çünkü İstanbul'u keşfetmek için gerçekten zaman gerekiyor. Biraz da kaybolmak. Başta bahsettiğim semtleri nasıl öğreneceğim mevzusu gezerek ve kaybolarak çözüldü. Sonrasında birisinin neresi nerede sorusuna cevap verebilmek gerçekten mutlu hissettiriyordu. İstanbul ile aramda bir şeyler iyi gidiyordu belli ki. Tamam o kadar iddialı konuşmayacağım, Anadolu Yakası'nı pek bildiğim söylenemez😅   
 
 Anadolu Yakası.. Yaka atışmasına tek kelimeyle bayılıyorum. Çevremin oyu Anadolu’ya olsa da ben hala ve her zaman Avrupa tarafında olacağım. Ha tabii ki Anadolu’nun şanslı olduğu iki durum var ve bunu arkadaşlarıma da söylüyorum. İlki, neredeyse bütün tiyatro salonları orada. Yaka değiştirmeyi sevmeyen biri olarak söylüyorum bu konuda aşırı şanslılar. İkinci durum, Avrupa Yakası manzarasına sahipler. Galata’dan Dolmabahçe’ye oradan Ortaköy, Bebek ve Sarıyer! Tam karşınızda😏 (Büyük konuşmamaya çalışıyorum)
 
 Yazıya başladığımda Hatay dozumun son raddelerine geliyordum. Art arda gelen ehliyet talihsizliğimden bahsetmeyeceğim korkmayın. Sadece şunu bilin hala bir ehliyetim yok. İstanbul’u daha fazla ertelemeyip sonunda geldim. Şişli’deyim. Burada eve kapanmak pek hoş değil aslında. Geldiğim hafta birkaç kez çıktım fakat vaka artışlarının patlak vermesi daha bir tedirgin etti ve birkaç gündür evdeyim. Plan yapıp dışarı çıkmayı istiyorum fakat bir o kadar da geri adım duruyorum. Açık alan yeri var mı varsa gidebilirim diyorum. Sonrasında eve gelince “Virüs kaptım mı?” soruları başlıyor 😥 Düşününce, her dışarı çıkışımız kuluçka süresini sıfırlıyor. "Hangi dışarı çıkışta kaptım acaba?"ya dönmesini istemem.  
  

Boden Cafe, Moda 
 
  İstanbul'un zorlayıcı tarafında sevdiğim kısım ise yabancı olmak. Siz de benim gibi dışarıdan geldiyseniz burada ilk bakışta her şey zor geliyor. Yapılacak işleri bir nevi tek başımıza hallediyoruz. Hatay'da alışıla geldik bir durum değil. Kendim için söylediğim “Hataylı olmayan tek Hataylı” deyimini de bu yüzden kullanıyorum. Diğer şehirleri bilmem ama bizim Hatay’da, hele hele Yeşilpınar’da, aile-akrabalık kavramı önemlidir. Bu yüzden Hatay sınırlarındayken sohbetin üçüncü kısmı genellikle kimlerdensin olur. Anlayacağınız illa ki bir yerden tanıdık çıkar. İstanbul’da bunun olmamasını seviyorum. Fazla rahatlık ve kolaylık. Evet, rahatlığı severim ama bu şekliyle değil. İstanbul’da farklı şehirlerden gelen dolu insan var. Her birinin düşüncesi, sohbeti ve İstanbul mücadelesi farklı. Bu iletişimi seviyorum ben. Bir yandan bu iletişimin insana özgüven ve bakış açısı kattığını düşünüyorum. Hatay’daki gibi bir tanıdık arayışına girmiyorum 😅
 
 İstanbul mücadelesi, aynen, yukarıda da yazdığım gibi İstanbul’da hepimiz bir yere veya bir duruma yetişmesi gerekiyor. Dışarıdan bakıldığında İstanbul insanının soğuk ve umursamaz olduğu düşünülüyor ama öyle değil. Herkes burada kendi derdinin çözümünde, başka birisini düşünmek için ayrı bir zaman dilimi gerekiyor.
 
 İstanbul insana planlı olmasını da öğretiyor. Ulaşım sayesinde. Ne kadar çok ulaşım hattı olsa da bir seferi kaçırmanız gününüzü 25 saat yapabiliyor. Ben hala öğrenme aşamasındayım. Buradan tüm beklettiğim arkadaşlarıma özürlerimi sunuyorum. Size önerim, toplu taşıma kullanacaksanız ne yapın edin buluşacağınız saatten tam bir saat önce evden çıkmış olun 🙌


Boden Cafe, Moda 

 Canım okuyucularım bu yazımı şimdilik böyle bitiriyorum. Belki bu başlığın bir ikinci bölümünü yazarım. İstanbul’u 800 kelimeye sığdıramam bu ona büyük saygısızlık ve haksızlık olur. Hepinize sağlık diliyorum, maskenizi ve kolonyanızı unutmayın! En kısa sürede tekrardan görüşmek üzere!💬

 

 

 

 

Yorum Gönder

© MÜHENDİSİN BLOGU. Design by FCD.