Karantinamın 11. gününden herkese merhabaaaaa! Daha ne
olmuş diyemeden Koronavirüsü Türkiye’de yayılmaya başladı ve Türkiye’yi telaşa
sokmayı başardı. İlk vakanın açıklandığı gün 11 Mart Çarşamba: hatırlıyorum çünkü
o gün "Devre Teorisi" vizem vardı, kütüphanedeydim. Önce çevremdeki
insanlar konuşmaya başladı sonrasında meraklanıp Twitter’dan durumu
araştırmaya, yazılanları okumaya koyuldum. Bir anlığına vizeyi saldım,
çalışmayı bıraktım. Yazılanları okudukça korkmaya başladım.Yemekten sonra
kütüphane dönüşü girdiğim ilk kozmetik mağazasından 80 derecelik kolonyamı
aldım, artık savaşa hazırdım! 💪 Size şaka yapmıyorum eczaneler tamamen doluydu,
her birinde kapıya kadar kuyruk vardı. Bu sırada artık korkum bitmiş gitmiş,
stres moduna girmeye başlamıştım. Kütüphaneye döndükten sonra her ne olduysa herkes
birden kolonyalanmış ve Koronayı konuşur hale gelmişti.
Vizeye
girdim çıktım, eve dönüş yolunda Twitter’a girme gafletinde bulundum. Bir de ne
göreyim, marketler talan edilmiş, Türkiye’deki bütün kolonyalar içilmiş.😅 Eve
girmeden bir iki lazım şey almak için markete girdiğimde orada da giriş
kapısına kadar sıra vardı. “N'olur ya?” dedim. İnsanların böyle “hızlı” ve
“düşüncesiz” tepki vermesine gerçekten şaşırdım.
Hızlı
diyorum çünkü bu market talan etme olayı olduğunda açıklanan vaka sayısı yalnızca
1 (bir) idi. Üzücü kısmı ise insanların birbirini düşünmemesi. İnsan önce kendi
ihtiyacına göre davranmalı. İki sabun lazımsa neden gidip 10 sabun alırsın ki?!
Bu örneği gördüğüm için yazıyorum. Hatta bir çoğunu siz de görmüşsünüzdür
belki. Bu durumu düşünürken bir diğer yandan stres seviyem doruğa ulaşıyordu.
Eve girer girmez duş aldım sonrasında Twitter’da yazılanlara odaklandım. Stresim
artık somut bir hal almıştı. Pazar gününe kadar toplamda iki kere dışarı
çıktım. Birinde Adanalımla araba ile turladık bir diğerinde maske
almaya eczaneye gittim. Tabii bu süre içerisinde iki de bir kolonya sıktım.
Adanalım ile dışarı çıktığım gün içtiğim soğuk kola ve çarpan soğuk
hava ile bir gün sonrasında gribe merhaba diyeceğimi bilmiyordum😅
Okulların
tatil edildiği an “Aha da durum ciddi!” dediğim andı. Bizim okul başta iki
hafta tatil demişti fakat sonrasında tüm okullar için üç hafta dendi. Pazar
günü "Olasılık ve İstatistik"" vizem hala iptal edilmemişti.
Anacım ve babacımla konuştuktan sonra Hatay’a direkt bilet kestim. Kız kardeşim
hala olayın ciddiyetinde değildi😕 Sanırım Hatay’a en son uğrayacak diye
düşünüyordu.
Havalimanı
beni germişti. Herkes maskeli, eldivenli ve kolonyalı. Herkes virüs hakkında
konuşuyordu, herkes hapşıran veya öksüren birini gördü mü vebalıymış gibi
bakıyordu; daha doğrusu koronalı gibi😰 Uçağa binmeden maske ve eldivenliydim
sonrasında sadece maskeli kaldım. Bir süre boyunca doğru dürüst nefes alamadım 😅
Hatay’a gripli şekille iniş yaptım. İlk dört
gün ilaç kullanmadan çay ve meyve ile iyileşeceğime inandım fakat olmadı. İlaç
kullanmak istemiyordum. Ayrıca dört günün içerisinde durmadan ateşimi ölçtüm
durdum🙌
Dediğim gibi şuan 11. günündeyim ve yeni iyileştim. Kız
kardeşim ve kuzenim ile kutu-kart oyunları oynamakla, kitap okuyarak ve bir
şeyler izleyerek geçiyor günler. Bu sürede yazmak aklına gelmedi mi Nidal diye
soracak olursanız, tabii ki de geldi fakat ne hakkında yazacağımı bilemedim.
Zaten YouTube’da veya internette “İzleyecebileceğiniz.. Okuyabileceğiniz..
Bilmem Neler” başlıklı milyonlarca video, yazı bulabilirsiniz şuan. Ben de bu
karantina sürecimde fark ettiğim bir iki durumu yazmak istedim.
Bu fotoğraf aylar önce Fındıklı Starbucks'da Eczacım tarafından çekildi. |
Bu süresiz evde kalma halinin hem artıları hem
de eksileri var. Öncelikle tüm dostlarınızı özlüyorsunuz. Eski Ekonomik
Danışmanımı, Adanalımı, Formatçımı ve şu an sayamadığım diğer
dostlarımı... Ama en çok, bunu az önce saydığım kişilere “pardon canlarım”
diyerek söyleyeceğim, İstanbul’u daha çok özledim. Her gün videolarımıza ve
çekildiğimiz fotoğraflarımıza bakıyorum🙇
Herkes kendi memleketine dönmüş, stresli ve
sıkılmış bir halde bekleme sürecinde. Artı
olarak dünkü YÖK açıklaması bende boyun büküklüğüne sebep oldu. Bahar
döneminin online şekilde olması. Bu şaka mı?! Benim Hatay Karantinamın sabır
sınırı nisanın ortasına kadardır yoksa gerçekten çıldırırım. (Ali nazik yiyememek. kalbim çıt.)
Durum
böyle olunca uzak mesafe ve uzun zaman ilişkisi yaşıyor gibi hissediyorum. Bir
an “her gün yazışıyoruzdur tamam da ya bu görüşememe süresinin uzaması
aramızdaki bağı ne kadar etkiler?” diye düşündüm. Komik bir düşünce olduğu
kafama sonradan dank etti. Böyle bir durumda böyle düşünmek gerçekten komik.
Fakat şöyle bir şey var ki insan sevdikleri ile geçirdiği her anın tadını doya
doya çıkarmalı. Formatçım ile gezmelerimizi, Eczacım ile Starbucks
sohbetlerini, Adanalımla buluşmalarımızı o kadar çok özlüyorum ki.. Bir
haftamın içinde olan kişiler olmayınca ve program birden kesilince , hele ki
arada zaman ve mesafe varsa, insan şaşkaloza dönüyor. İlk günler tatil
havasında geçiyor, hasta olduğum için tatil havasını iyileştikten sonra
hissettim, fakat sonrasında yapılan şeyler monotonlaşıyor. Uyan, kahvaltı yap,
spor yap, kitap oku, film izle… Bunları yazdıktan sonra evde kalmanın iyi
taraflarını unuttum😅
Monoton moda girdiğiniz anda size önerim normal
bir haftanız içerisinde zaman ayıramadığınız, ertelediğiniz işleri yapın veya yapmak istediklerinizi bu
süreçte tamamlayın. Uzun süredir başlamak istediğiniz kitaba başlamak, evde yapılabilecek işleri halletmek veya kafanızda
dönüp duran konulara kafa yormak gibi. Bunların yanı sıra üretme veya sizi
keyifle uğraştıracak işlere de girişebilirsiniz. Mesela blog açarak siz
de düşüncelerinizi insanlarla paylaşabilirsiniz veya ücretsiz online eğitimlere bakınabilirsiniz. Eğitim dediğim sadece ders anlamında değil tabii ki😂 Böylelikle
bu boş zamanı en iyi şekilde değerlendirmiş olursunuz.
Diliyorum şu salgın hızlıca ve fazla can
kaybı olmadan biter. Ellerinizi yıkamayı ve kolonya sürmeyi unutmayın! Bir sonra
ki limon kolonyalı yazı da görüşmek üzere 🙏
Yorum Gönder